Pi En Yalnız Sayıdır
2007/12/26

Matematik doğanın dilidir, herşey sayılar ile tanımlanabilir,sayılar çizgiler ile birleştirildiğinde anlamlı şekiller ortaya çıkar ve evren bu şekillerle doludur.İşte bu düşünce yumağı Max’i hiç çıkamayacağı bir beyin fırtınasının içine çekiyor.
“ Pi ” bünyesinde birçok ilginç ayrıntıyı barındıran bir film, ibranicede her kelimenin sayısal bir karşılığı olması(baba=3 anne=41 ve toplamı 44=çocuk) ve Max’in evrenin sırrını ararken karşılaştığı 216 haneli rakamın yahudi inancına göre tanrının bilinmeyen gerçek adını işaret etmesi, tabiatta birçok yerde karşımıza çıkan sarmal şeklin(Samanyolu, parmak izi, insan hücre yapısı vb.)kusursuz sistem içindeki önemi, borsadaki iniş çıkışların dayandığı kodlama sistemi, (yönetmen, Max’in bu sistematiği keşvetmesiyle borsa simsarlarının hedefi haline gelmesini yan öykü ile vererek materyalist dünya düzenine bir eleştiri de getiriyor.) filmde ustaca kullanılan ayrıntılardan sadece birkaçı.
Aronofsky, 4000 yıl önce Çin’de doğmuş olan, öğrenmesi basit ancak içinde barındırdığı sonsuz olasılıkla ustalaşması imkansız “GO” oyununa filminde

Darren Aronofsky’e ilk filmi ile Sundance film festivalinde en iyi yönetmen ödülünü kazandıran “ Pi ” , keskin siyah beyaz tonlamaları, rahatsız edici atmosferine hizmet eden müziği, kaos ortamını perdeden izleyiciye aktaran görüntüleri ve hızlı kurgusu ile büyüleyici bir görsel deneyim. Senaryo’ya Aronofsky ile birlikte imza atan Sean Gullette(Max) ve hocası rolünde usta oyuncu Mark Margolis(Onu De Palma’nın Scarface’inden hatırlıyoruz.) zorluk derecesi yüksek rollerinin altından kusursuz kalkıyorlar.

GİRAY YAVUZ
Etiketler: Aronofsky, eleştiri, film, go, Max Cohen, pi, sinema, siyah beyaz
posted by gildorx @ 12/26/2007 11:47:00 ÖÖ,
No comment,
İTÜ Robot Olimpiyatları '08
2007/12/17

Etiketler: itü, olimpiyat, robot
posted by gildorx @ 12/17/2007 12:07:00 ÖS,
No comment,
Almanya e-işçi arıyor

Etiketler: bilişim
posted by gildorx @ 12/17/2007 10:47:00 ÖÖ,
No comment,
Pardus Linux.com'da

Etiketler: dağıtım, işletim sistemi, linux, Pardus
posted by gildorx @ 12/17/2007 10:38:00 ÖÖ,
No comment,
Türk Telekom: İnternet 20 Kat Hızlanacak!

VDSL2 hizmetini ocaktan itibaren uygulamaya koymaya hazırlanan şirket internet hızını 30 megabite yükseltecek. Böylece ADSL'de 4 megabit olan hız bir anda 8'e katlanmış olacak. VDSL2 bireysel kullanıcılar için büyük önem taşıyor. Ev kullanıcısı olarak tabir edilen grup da gelişmiş seviyede internet erişimine sahip olabilecek. Örneğin, Divx formatındaki 700 MB'lık bir film dosyası 4 dakikada, 5 MB büyüklüğündeki müzik dosyaları da 25 saniyede bilgisayarlara indirilebilecek. İnternetten yüksek tanımlı (HD) video ve TV yayınlarını izlemek, sesli ve görüntülü iletişim kurabilmek gibi hizmetler de kolaylaşacak.
30 MEGABİTE ÇIKACAK
Bugün gazetesinin haberine göre ilk etapta 100 bin abone ile başlanacak olan hizmet yıl sonuna kadar 250 bin aboneye ulaştırılacak. Yapı olarak fiber optik kablolar kullanıldığı için başvuracak abonelerin bulunduğu noktalardaki altyapı yeterliliği de belirleyici rol oynayacak. 30 megabitlik paketin fiyatı henüz açıklanmazken, ADSL ücretlerinde de düşüş olması bekleniyor. TTnet yetkilileri, bayramdan sonra VDSL2'yi kamuoyuna tanıtacak. İlk etapta 30 megabitlik hızı kullanıcılarına sunmayı hedefleyen şirket, hızı 70 megabite kadar çıkaracak. Bunun için ciddi altyapı yatırımı yapan Türk Telekom, yurtdışı çıkış hatlarını da kuvvetlendiriyor. Bu kapsamda Newyork, Londra ve Paris'te POP noktaları kuruluyor. Gerek duyulduğunda buralardan da hizmet alınmış olacak. VDSL2 aynen ADSL'de olduğu gibi telefon hattı ile ve hat meşgul edilmeden kullanılıyor.
Etiketler: adsl, internet, telekom
posted by gildorx @ 12/17/2007 10:31:00 ÖÖ,
No comment,
IBM'den 1000 kat hızlı işlemci hazırlığı
2007/12/12

Etiketler: IBM, işlemci, teknoloji
posted by gildorx @ 12/12/2007 01:37:00 ÖS,
No comment,
Reservoir Dogs
2007/12/07

Kendisini bir sinefil olarak tanımlayan ve büyük ölçüde B-filmlerden, 70’lerde oldukça yaygın olan ‘istismar’ filmlerinden ve de Uzakdoğu sineması ile Fransız Yeni Dalgası'ndan beslenen QT, bunu filmlerinde de oldukça etkin bir biçimde hissettiriyor.
Aslında basite indirgediğimizde kes / yapıştır mantığı ile kotardığı filmleri öyle akıl almaz bir armoni ile birleştiriyor ve kendine has mizah anlayışı ve stilize şiddetiyle harmanlıyor ki, ortaya çıkan karışıma şaşmamak elde değil.
Konusu itibarı ile izleyiciye pek de yeni birşey sunmuyor “Rezervuar Köpekleri”. Birbirlerini tanımayan beş kişiyi bir soygun için biraraya getiren Joe Cabot (Lawrence Tierney) ve oğlu Nice Guy Eddie (Chris Penn)’nin, aralarına bir köstebek girmesi sonucu altüst olan planlarının etrafında dönüyor bütün hikaye.
Fakat mükemmel kurgusu sayesinde bu hikayeyi bambaşka okumamızı sağlıyor QT. Lineer olmayan anlatımı ve de sık sık kullanılan ‘flashback’ler aracılığı ile tek tek karakterleri tanıma fırsatı buluyoruz ve giriş sekansında şaşaalı bi şekilde “iş”e koyulan kahramanlarımızın filmin sonundaki çöküşlerini nasıl hazırladıklarına tanık oluyoruz.
Bu açıdan bakıldığında da film, yönetmenimizin seyirciyi ters köşeye yatırmayı sevdiğine işaret ediyor.
Bunun yanında hikayenin her yerinde kendini belli eden kara mizah anlayışı, QT’nun sonraki filmlerinin de temel taşını oluşturuyor. (Polisin kulağını kesikten sonra Mr.Blonde’un söylediklerine gülmemek elde mi acaba?)
Testesteron yüklü bir film olduğunu daha hemen başındaki o meşhur masa sahnesinde (ki kahramanlarımız burda Madonna’nın “Like A Virgin” parçası hakkındaki “tezlerini” ortaya koyarken, parçanın aslında büyük penisler için bir metafor olduğunu vurguluyorlar) ve de filmde görülen tek kadının öldürülmesiyle gözümüzün içine içine sokuyor.
Ayrıca Bay Turuncu (Tim Roth) ve Bay Beyaz (Harvey Keitel) arasındaki ilişkinin de bir baba – oğul motifini betimlediği su götürmez bir gerçek.
Çok düşük bir bütçeyle kotarılan ve akıllara kazınan müthiş replikleriyle, inandırıcı oyunculuklarıyla (herkes kelimenin tam anlamıyla döktürmüş), dahice kurgusu ve de harika müzikleri ile modern klasikler arasına çoktan girmiş olan “Rezervuar Köpekleri”ni hala izlememiş olanlar varsa bir an önce temin etsin ve arşivine katsın diyoruz. Tekrar tekrar izlenmeye değer kült mertebesine hakkıyla ulaşmış bir film.
Etiketler: eleştiri, film, Reservoir Dogs, sinema, soygun, Sundance, Tarantino
posted by gildorx @ 12/07/2007 02:47:00 ÖS,
No comment,
Odtü'den Yeni Online Dergi

Etiketler: bilişim, e-dergi, ODTÜ
posted by gildorx @ 12/07/2007 08:53:00 ÖÖ,
No comment,
OpenOffice 2.3.1 Çıktı !

Etiketler: ofis, OpenOffice, Türkçe sürüm, yazılım, zemberek
posted by gildorx @ 12/07/2007 08:40:00 ÖÖ,
No comment,
Steve Jobs'un Stanford Üniversitesi Mezuniyet Töreni Konuşması
2007/12/05

“Bugün dünyanın en iyi üniversitelerinden birinin diploma töreninde sizlerle birlikte olmaktan onur duyuyorum. Ben üniversiteden hiç mezun olmadım. Doğruyu söylemek gerekirse, mezuniyete en yaklaştığım an da bu an!
Sizlere hayatımla ilgili üç hikaye anlatacağım. Hepsi bu. Büyütülecek birşey değil. Sadece üç hikaye.
İlki noktaları birleştirmekle ilgili.
İlk 6 aydan sonra Reed Üniversitesinde derslere girmeyi bıraktım, ancak gerçek anlamda okulu bırakana kadar bir 18 ay kadar daha okulda kaldım. Okulu neden bıraktım?
Olay ben doğmadan başlamıştı. Biyolojik annem genç, evlenmemiş bir üniversite mezunuydu ve beni evlatlık vermeye karar vermişti. Beni üniversite mezunu bir çiftin evlatlık almasını çok istiyordu, sonunda da bir avukat ve karısı tarafından alınmam için herşey hazırdı. Tek sorun, ben ortaya çıktıktan sonra, beni evlat edinecek çiftin esasında bir kız çocuğu istediklerini anlamış olmalarıydı. Bir gece yarısı, bekleme listesinde olan müstakbel aileme bir telefon geldi: “Elimizde beklenmedik bir erkek bebek var, onu istiyor musunuz?”. Onlar da “tabii ki” diye yanıtladılar. Biyolojik annem, annemin üniversiteyi, babamın ise liseyi bile bitirmemiş olduğunu öğrendiğinde evlatlık verme işlemini tamamlayacak son kağıtları imzalamayı reddetti. Ancak birkaç ay sonra, ailemin beni üniversiteye yollayacaklarına dair söz verdikten sonra ikna oldu.

Bu aslında hiç de romantik bir durum değildi. Yurt odam olmadığından arkadaşlarımın odalarında yerde yatıyor, kola şişelerinin 5 sentlik depozitolarıyla yemek alıyor, her pazar akşamı güzel bir yemek yemek için 7 mil uzaktaki Hare Krishna kilisesine gidiyordum. Çok güzeldi. Merakım ve sezgilerim sayesinde içine düştüğüm çoğu şey daha sonra benim için paha biçilmez deneyimlere dönüştü.


Tekrar söylüyorum, noktaları ileriye bakarak birleştiremezsiniz; onları sadece geriye baktığınızda birleştirebilirsiniz. Noktaların gelecekte bir şekilde birleşeceğine inanmanız gerekiyor. Birşeye güvenmelisiniz - cesaretinize, kaderinize, hayata, karmaya, herhangi birşeye. Bu yaklaşım beni hiçbir zaman yolda bırakmadığı gibi hayatımı da bütünüyle değiştirdi.
İkinci hikayem sevgiyle ve kaybetmekle ilgili.

Ardından kovuldum.
Kendi kurduğunuz bir şirketten nasıl kovulabilirsiniz? Şöyle: Apple büyük bir şirket haline geldiği için biz de şirketi benimle birlikte yönetebilicek, yetenekli olduğuna inandığım birini işe aldık ve ilk sene işler iyi gitti. Fakat daha sonra, geleceğe yönelik görüşlerimiz farklılık göstermeye başladı ve bir noktada koptu.

Birkaç ay ne yapacağımı bilemedim. Bir önceki girişimci nesli yüz üstü bırakmış, rütbe tam bana teslim edilirken onu elimden düşürmüş gibi hissetmiştim. Dave Packard ve Bob Noyce’dan bu başarısızlığım için özür diledim. Fazla göz önünde olan bir başarısızlık sembolü olmuştum ve vadiden kaçmayı bile düşündüm. Fakat içimde bir şeyler uyanmaya başladı, yaptığım işi hala sevdiğimi farkettim. Apple’da olanlar bunu en ufak şekilde değiştirememişti. Dışlanmıştım ama hala aşıktım. Ve yeniden başlamaya karar verdim.
O zaman farkına varmamıştım ama Apple’dan kovulmak başıma gelebilecek en iyi şey olmuştu. Başarılı olmanın ağırlığı yeniden başlamanın hafifliğiyle yer değiştirmişti, hiçbir şey hakkında eskisi kadar emin değildim. Hayatımın en yaratıcı dönemine girmek üzere özgürleşmiştim.
Sonraki beş sene NeXT adında bir şirket kurdum, Pixar adında başka bir şirket, ve eşim olacak inanılmaz kadına aşık olmuştum. Pixar’da dünyanın ilk bilgisayar animasyon filmi Toy Story‘yi yarattık ve şu an dünyanın en başarılı animasyon stüdyosuyuz. İnanılmaz olaylar zincirinden sonra, Apple NeXT’i satın aldı, ben Apple’a döndüm ve Apple’ın yenilenmesinin kalbinde NeXT’te geliştirdiğimiz teknoloji yatıyor. Ve Laurence ile harika bir aile kurduk.

Bazen hayat kafanıza bir tuğlayla vurur. Sakın inancınızı kaybetmeyin.
Devam etmeme sebep olan şeyin yaptığım işe olan aşkım olduğuna ikna olmuş durumdayım. Neyi sevdiğinizi bulmanız gerek. Ve bu aşklarınız için geçerli olduğu gibi işiniz için de geçerlidir. İşiniz hayatınızın büyük bir kısmını kaplayacak ve gerçek anlamda tatmin olmanın tek yolu harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmanızdır. Ve harika bir iş yapmanın tek yolu ise yaptığınızı sevmenizden geçer. Henüz bulamadıysanız, aramaya devam edin.
Durulmayın. Tüm gönül meseleleri gibi, onu bulduğunuz zaman anlayacaksınız.

Üçüncü hikayem ölüm hakkında.
On yedi yaşındayken, şöyle bir şey okumuştum:
“Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, günün birinde haklı çıkarsın.”
Bu cümle beni çok etkilemişti ve o günden bu yana, yani 33 yıldır, her sabah aynaya bakıp, kendi kendime hep şunu sordum: “Eğer bugün hayatının son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağın şeyleri yapmak ister miydim?” Uzun süre art arda, “Hayır,” yanıtını verdiğimde, bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım.
İnsanın kısa süre içinde öleceğini bilmesi, yaşantısına damga vuracak kararlar vermesi açısından büyük önem taşır. Çünkü her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları - tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir, yalnızca ölümdür önemli olan.
Kaybedecek bir şeyler olduğu (tuzak) düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın. Yüreğinin sesini dinlememen için hiçbir neden yok.
Bir yıl kadan önce bana kanser teşhisi kondu. Sabah 7:30'da girdiğim ultrasonda pankreastaki tümör bariz bir şekilde görünüyordu. Bense pankreasın ne olduğunu bile bilmiyordum. Doktorlar bu tip bir kanserin tedavisinin neredeyse imkansız olduğunu ve üç ila altı aydan fazla yaşamayı beklemememi söylediler. Bu, çocuklarınıza ilerideki 10 yıl içinde söyleyeceklerinizi birkaç ay içinde söylemeye çalışmak demekti. Bu, aileniz rahatı için gerekli herşeyin kısa zamanda yapılması demekti. Bu veda etmek demekti.

Beni ölüme en çok yaklaştıran olay budur ve umarım uzun yıllar boyunca bir daha bu denli yaklaşmam. Bu deneyimi yaşamış biri olarak diyebilirim ki ölüm faydalı fakat sadece entelektüel bir kavramdır.
Hiç kimse ölmek istemez. Cennete gitmek isteyenler bile, oraya gitmek uğruna ölümü göze almak istemezler. Oysa ölüm hepimizin ortak sonu. Şimdiye dek hiç kimse ölümden kaçamamıştır. Bunun böyle de olması gerekir, çünkü ölüm hayatın en güzel icatlarından birisi. Hayat’ın değişim ajanı. Yenilere yer açmak için, eskilerden kurtulmanın tek çaresi. Şu an için yeni sizsiniz, ama günün birinde, üstelik pek yakında siz de eskiyecek ve aradan çıkarılacaksınız. Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm, ama gerçek bu.
Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin. Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun. Kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler. Bunun dışındaki herşey ikinci planda.
Gençliğimde, bizim neslin kutsal dergilerinden biri sayılan, The Whole Earth Catalog adında inanılmaz bir yayın vardı. Menlo Park yakınlarında yaşayan Steward Brand adında biri tarafından şiirsel bir tarzla kaleme alınmıştı. Size anlattığım bu olay, 1960'lardan kalma, masa üstü bilgisayarlardan ve bilgisayar destekli yayınlardan önce, yani bu dergi daktilolar, makaslar ve polaroid kameraların yardımıyla yapılmıştı. Google ortaya çıkmadan 35 yıl önce, dergi formatında bir Google gibiydi: idealistti, anlaşılır bilgiler ve harika görüşlerle doluydu.
Stewart ve ekibi bunun birçok baskısını yayımladılar ve dergi miyadını doldurduğunda son bir baskı yaptılar. 1970'lerin ortalarıydı, o zamanlar sizin yaşlarınızdaydım. Son baskının arka kapağında, sabahın erken saatlerinde çekilmiş bir yol fotoğrafı vardı, hani her maceracının kendini otostop çekerken bulabileceği yollardan biri.
Fotoğrafın altında şu sözler yer alıyordu: “Aç Kalın, Budala Kalın (Stay Hungry. Stay Foolish).” Aramızdan ayrılırken bize verdikleri veda mesajları buydu. Aç Kalın, Budala Kalın. Kendim için hep bunu diledim. Ve şimdi, sizin için de aynı dilekte bulunuyorum:
Aç Kalın, Budala Kalın.
Hepinize çok teşekkür ederim.”
Steve Jobs.
Etiketler: başarı hikayesi, Steve Jobs, üniversite
posted by gildorx @ 12/05/2007 11:37:00 ÖÖ,
No comment,
Facebook ve MySpace'e meydan okuyan Capazoo ile para kazanın

Sitede MySpace ve Facebook gibi diğer sosyal iletişim sitelerindeki bütün özellikleri bulacaksınız. Bloglar, gruplar, müzik, fotoğraf albümleri ve videolar gibi.
Etiketler: Facebook, internet, MySpace, para, Zoops
posted by gildorx @ 12/05/2007 12:24:00 ÖÖ,
No comment,
Resim Galerisi
2007/12/04

Etiketler: galeri, resim, ressam, sanat
posted by gildorx @ 12/04/2007 11:54:00 ÖS,
No comment,
Firefox Kullanan Kaç Kişi Var ?

Ölçüm sistemi basit bir prensibe dayanıyor. Mozilla Firefox yazılımının her kopyası kendisini güncelleme amacıyla sunucuları pingliyor. Güncelleme olsa da olmasa da haftalık olarak yapılan bu işlem, güncelleme için gelen her bir Firefox kopyasını sayabiliyor. Merak etmeyin, kişisel bir bilgi vermiyor, basitçe sadece bir dürtme işlemi. Bu sayım yöntemine göre şu an dünyada 125 milyon Firefox kullanıcısı var. Çok mu Yüksek Görünüyor?Bu sayılara güvenlik duvarı arkasındaki firmaların çalışanları dahil değil; bir şekilde hesaplara yansıtılmış olabilir. Günlük olarak Firefox kullanan kişilerin ise sayısı bazı günler 48 milyonu geçiyor.
Etiketler: Firefox, Mozilla, tarayıcı, yazılım
posted by gildorx @ 12/04/2007 02:00:00 ÖS,
No comment,
Kasım Ayı Saldırıları

Etiketler: güvenlik, internet, trojan, virüs, yazılım
posted by gildorx @ 12/04/2007 01:57:00 ÖS,
No comment,
Ekvator Türkiye'ye 260 KM Yaklaştı

posted by gildorx @ 12/04/2007 01:53:00 ÖS,
No comment,
Bilişimde yeni buluşma noktası KKTC
2007/12/03

GSDI adlı şirket tarafından geliştirilen sistem, veri güvenliğinde yeni bir boyut olarak tanıtılıyor. Yeni kavramla üretilen cihaz, atom protonlarını kullanarak kişisel kimlik numarası belirliyor. Araya hiç kimsenin girmemesi veya herhangi bir aracı cihaz bulunmaması nedeniyle sistemde güvenilirlik en üst düzeyde oluyor.
İlk olarak Internet Bankacılığında kullanılması hedeflenen sistemde, Internet şifresi olarak, insan vücudunun üreteceği frekanslardan, flash belleğe benzer cihazla elde edilecek şifreler kullanılacak. Internet Bankacılığında ve veri güvenliğinde yeni bir dönem açacak buluşun esas tanıtımı bugün Almanya'nın Berlin kentindeki Cosmos Konferans Merkezinde tam gün olarak gerçekleşti.
Yeşilada Bank'ın merkez binasında eş zamanlı ve canlı bağlantıyla gerçekleşen tanıtımda Yeşilada Bank'ın Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Kotak, buluşu yapan şirketin Kıbrıs şubesi GSDI Cyprus'un üst düzey yöneticisi Dr. Wolfgang Ungemach ve sistemin bilgisayar programını hazırlayan Kıbrıslı Türk şirket Falcovis'in üst düzey yöneticisi Nurhak Kaya birer konuşma yaptı.
-KOTAK: ''PARA ÜRETEN BİR BULUŞ''-
İsmet Kotak, tanıtımda yaptığı konuşmada, yeni sistemi ''para üreten bir buluş'' olarak nitelendirdi. Buluşun, 10 yıllık bir geçmişe dayandığını ve yeni sistemin KKTC'de kullanılması için 2 yıl çalıştıklarını anlatan Kotak, ''KKTC'de bugün dünyada ilk kez bilişim alanında atılmış olan dev bir adımı eş bir zamanda atmanın zevkini yaşıyoruz'' dedi.
Kotak, Gazimağusa'nın Karakol bölgesinde bu proje için hazırlanan bir merkez hazırlattıklarını da kaydetti. Sistemin güvenliğine değinen İsmet Kotak, şifrenin, hiç kimsenin araya girmeden ve anında üretileceğini, bu nedenle hackerlerin (bilgisayar korsanlarının) kişisel bilgilere ulaşma olasılığının ortadan kalkacağını kaydetti.
Doğu Akdeniz Üniversitesinde (DAÜ) geçen yıl bir deneme yapıldığını belirten İsmet Kotak, artık sistemin teorik olmaktan çıktığını ve gerçeğe dönüştüğünü ifade ederek, ''Nobel Fizik Ödülü getirebilecek düzeyde bir buluştur ve dünyada da ses getirebileceğine inanıyoruz'' dedi. Kotak, buluşun, Haziran 2008'de bankacılıkta kullanılmaya başlanabileceğini de söyledi.
-KAYA: ''HAYATIN SIR FORMÜLÜ''-
Nurhak Kaya ise Küresel Sınıflandırma adı verilen buluşun temelinde, atom protonlarının belli bir uyumla hareket etmesinin yatığını anlattı. Olayın Alman fizikçi Armut Müller tarafından keşfedildiğini belirten Kaya, Müller'in bu hareketleri matematiksel bir formüle döktüğünü kaydetti. Sistemde kullanılan aletin protonların hareketini analiz ettiğini ve bir şifre oluşturduğunu söyleyen Nurhak Kaya, kalp ve nefes ritminin de ayni şekilde tespit edilebileceğine işaret etti.
Kaya, buluşu, ''hayatın sır formülü'' olarak nitelendirdi. Ocak ayında aletin yeni versiyonu üzerinde denemelerin başlayacağını anlatan Kaya, flash belleğe benzer bir aletin, insan temasıyla vücudun ''bio-frekanslarını'' alıp şifre üreteceğini ve elde edilen şifrenin hizmet sağlayıcıya kayıtlı şifreyle karşılaştırılacağını anlattı.
-UNGEMACH- GSDI Cyprus'un üst düzey yöneticisi Dr. Wolfgang Ungemach ise buluşu ''Telekomünikasyonda yeni bir adım'' olarak değerlendirdi. Ungemach, şifrenin anında üretilecek olmasından dolayı iletişimden doğan zaman kaybının da sorun olmaktan çıkacağını ifade etti. ''Neden KKTC ve Yeşilada Bank'ın tercih edildiği'' yönünde bir soruyu yanıtlayan Ungemach, projenin başında birçok şirketin kendilerine başvuruda bulunduğunu, ancak sıkıcı ve yorucu çalışmaların sonunda Yeşilada Bank'ın dışında yanlarında başka bir kuruluş durmadığını söyledi.
Etiketler: bilişim, buluş, güvenlik, iletişim, internet, internet bankacılığı, KKTC
posted by gildorx @ 12/03/2007 04:20:00 ÖS,
No comment,
Nikon iki devini tanıttı; D3 ve D 300

posted by gildorx @ 12/03/2007 04:12:00 ÖS,
No comment,